Sekiz Değer Sistemi
Sekiz değer sistemini aşağıdaki şekilde tanımlıyoruz:
Bej
Birinci sistem bejdir. İnsanın varoluşunun, dürtüsel doğasının şekillendiği ilk halidir ve hayatta kalma ile ilgilidir. Zaman sadece “şimdi ve burada” olarak algılanır ve odak noktası temel fiziksel gereksinimlerin tatminidir.
Bu sistem, örnek olarak bebekler ve ilaç bağımlılarında, aynı zamanda doğal afetler gibi hayatı tehdit eden durumlarda gözlemlenir. Tek güdü hayatta kalmaktır. Bej sistem, günümüzde insanlar için sınırlı bir geçerliliği olduğundan dolayı, Social-i ValueMatch’ın anketinde ölçümlenmez.
Mor
İnsan ırkının zorlu koşullarda mücadele verdiği (açlık, soğuk, çeşitli doğal tehditler) dönemlerde, insanlar güvenliği sayılarda buldular ve böylelikle işbirliği içinde olmayı öğrendiler. Kabileler şeklinde yaşamaya başladılar ve konuşma ve sosyal etkileşimin çeşitli şekillerinin gücünü geliştirdiler.
Bu, insanoğlunun “birlik” düşüncesi kapasitesine itici güç olan ikinci sistemi müjdeledi: Mor sistem. Nesneler ve doğal olaylar, ruhlarla bağdaştırıldı. Kabile barınak ve güvenlik sağladı, birey de kabilenin geleneklerine sadakat gösterdi. Zaman algısı döngüselleşti ve insanlar mevsimlerin ve doğanın ritmine göre yaşamaya başladı.
Günümüzde mor sistem aile bağlarında ve çocuğun gelişiminde, masallar, ritüellerin ve peluş oyuncakların önem kazandığı dönemde net bir şekilde görülür. Organizasyonlarda, mor sistem kendini, yazılı olmayan kurallar ve iş sonrası gidilen yemekler, ortak geziler, doğum günü kutlamaları gibi bağlayıcı ritüellerde gösterir. Kriz zamanlarında bu sistem daha aktif hale gelir ve insanlar grubun verdiği güven hissini daha fazla aramaya başlarlar.
Kırmızı
Mor grup tarafından sağlanan barınma ve güvenliğin süregittiği dönemde, “ben” farkındalığı, başka bir deyişle “bireysellik” doğar (çocuk gelişiminde “hayır” ve “ben” söylemlerinin ilk kez ortaya çıkmaya başladığı “korkunç iki yaş -terrible two” dönemi ile kıyaslanabilir).
Bu “Ben”, kendi güdülerini ve iradesini başkalarına dayatma gücünün farkına varmaya başlar. Bu, kırmızı sistemin temelini şekillendirir. Burada altta yatan konu, “Kendi çıkarlarını savun, kendi arzularını, başkalarını düşünmeden, istediğin tatmin et” dir. Kırmızı sistem, yaşama tutkusu ve sınır tanımayan bir güç ve sahiplik arzusu gibi kuvvetli “Ben-güçlerini” açığa çıkartır. Bu gücün sağlıklı ve sağlıksız taraflarını da barındırabilir.Mor insanlar, tehlike karşısında bir araya toplaşırlarken, kırmızı birey tehlikeye cesaret ve kararlılıkla göğüs gerer. Kabileler birbirleri ile toprak uğruna çarpışırken, kırmızı liderler zaferi kazananlardır. Kırmızı suçluluk hissetmez, ancak saygı ve onuru önemser ve ne pahasına olursa olsun onu korur.
Günümüz dünyasında kırmızı, çocukların kendi isteklerini dayatma ve zorbalık etme güdülerinde, Amerikan futbolu gibi fiziksel temas gerektiren sporlarda, ayrıca sokak çetelerinde ve holiganizmde gözlemlenir. Yönetim konularındaysa sağlıklı bir kırmızı kendini kararlı eylemleriyle gösterir, ancak denetlenemez ise gücünü istismar edebilir ve çalışanlar arasında güvensizlik ortamı yaratabilir.
Mavi
Kırmızı sistem eninde sonunda kaosa götürür, aynı zamanda zengin ve fakir, yöneten ve yönetilenler arasındaki farkı da derinleştirir. Böylesi bir sonuç, dinginlik, düzen ve istikrar ihtiyacını beraberinde getirir ve böylece mavi sistemin gelişimini gözlemleriz. Kırmızı, herkes ve her şey pahasına anlık tatmini ararken, insanlar artık bu tatmin arzusunu kontrol edebilmenin topluluğa hizmet ettiğini anlarlar. İnsanların hayatları, üyelerinin birbirine benzer değerler ve standartlara sahip olduğu, kendi grupları bağlamında anlam kazanır. “Şimdi ve burada” önemini yitirir; onun yerini tek Tanrı, tek bir Hakikat, tek doğru yolun hizmetine adanmış bir hayat alır. İnsanlar kurallara uymakta isteklidirler ve gelecekte ödüllendirilmek üzere daha kapsayıcı bir plana uymaya razıdırlar. Günümüz toplumunda Mavi elbette çeşitli dini gruplarda açıkça görülür, ancak ateist komünizm gibi ‘ideolojilerin’ de temel güdülerinin altında yatar. Mavi sistem toplumumuza, kanun ve adalet gibi yaygın sistemlere sahip devlet,, mülkiyet hakları, altyapı ve benzeri düzenekleri kazandırmıştır.
Organizasyonlar mavinin sunduğu yapı olmadan hayatta kalamazlar, ancak mavinin sağlıksız formu aşırı bürokrasi getirir, organizasyonu katılaştırır ve değişen koşullara uyumunu olanaksız hale getirir. Bunun da ötesinde mavi, dogmatik “ doğru - yanlış” ikilemi zihin yapısını besler ve kurallara uyamadığında kişide bağışlanamaz bir suçluluk duygusuna da neden olabilir.
Turuncu
Mavinin grup baskısı, bireysel özgürlük, ifade ve yenilikçiliğe ket vurur. Buna karşılık olarak, her kişinin bireysel olarak kendi hayatını belirleme ve başarıya ulaşma hakkı konusunda bir farkındalık doğar. Bunun sonucunda ortaya çıkan turuncu sistem bireyin düşünce özgürlüğü ve bağımsızlığı yönelimlidir. Kırmızı gibi turuncu da, bireysel ifade ile ilintilidir, ancak bunu daha stratejik bir şekilde uygular. Turuncu, maviyi de kapsar, bu nedenle sağlıklı halinde, her ne kadar bunlara karşı meydan okuyup boşluklarından faydalanmaktan keyif alsa da, olabildiğince var olan yapılar üzerinden ilerlemek ister. Kırmızı egemenliğini güç ile sağlarken, turuncu, salt kazanma heyecanı adına oyunu stratejik oynar; böylelikle diğer oyuncuların da oyunu istekli bir şekilde oynamaya devam etmesini de kendi çıkarı adına sağlamış olur. Batı dünyasının ekonomisi güçlü bir turuncu karaktere sahiptir; hırslı, büyümeye ve gelişime, inovasyon ve bireysel başarıya odaklıdır. Kişisel liderlik ve verimlilik ile ilgili birçok eğitim bu güdüyü harekete geçirmeye çalışır.
Organizasyonlarda turuncu, finansal başarıyı, stratejik ve hedef odaklı operasyonları sunar fakat çok ileri giderse mavi düzeni baskılar ve dolayısıyla organizasyonun çöküşüne sebep olur.
Yeşil
Turuncu bolluk getirir ancak bu koşuşturma bir boşluk ve yalnızlık hissine de yol açar. Günümüzde birçok insan iyi bir iş, güzel bir ev ve aile gibi istediği ve ihtiyaç duyduğu her şeye sahip olmakla birlikte şu sorudan rahatsızlık duyar: hepsi bu mu?
Yeşil sistem, insanın anlam duygusu ,insanların iyiliğine ve iç huzuruna duyulan gereksinimden doğar. Doğa ve insanlarla uyum içinde bir hayat arayışındadır. Yeşil, duygulara önem verir ve sezgi ve ruhsallığı mekanik ve maddi turuncu dünyasına yeniden tanıştırır. İnsanlar belirli bir varlık seviyesine ulaştığında ve böylelikle tüm zamanlarını çalışarak ve başarı peşinde koşturarak geçirmeye artık ihtiyaç duymadıklarında ortaya çıktığı için yeşil sistem tam anlamı ile refah seviyesi yüksek toplumlarda ortaya çıkar ve kısmen de dünyanın az gelişmiş bölgelerinde görülebilir.
Bu sistem, sosyal hizmetlere ve azınlık haklarının gözetilmesi konularına vurgu yapan 1960’lar refah devleti anlayışının yaygınlaşmasıyla özellikle Kuzey Avrupa ülkeleri, Kanada ve Yeni Zelanda’da son on yıllarda oldukça gelişmiştir. Yeşil, kadın-erkek eşitliği, iş-özel yaşam dengesi ve insan ve doğa arasındaki denge gibi, spiralin önceki kısımlarında zarar görmüş ya da kaybedilmiş birçok unsuru onarır ve spiritüel farkındalığı yeniden kazandırır.
İşletmelere gelince yeşil sistem kendini, çalışanlara ve onların kişisel gelişimine verilen önemde, kendini yöneten ekiplerin olduğu yatay organizasyonlarda, ancak aynı zamanda da illa herkesi, bitmek bilmeyen ve bu yüzden sonuçsuz kalan tartışmalara dahil etmekteki ısrarında gösterir.
Yeşil, spiraldeki çok önemli unsurları yeniden kazandırır ancak çağdaş toplumunun yarattığı ve karşılaştığı sorunlarla başa çıkmakta zorlanır. Yeşilin düştüğü tuzaklardan biri, insanların gelişiminde hiyerarşiyi ve böylelikle önceki değer sistemlerinin özelliklerini yadsımaktır.
Yeşil, mavinin doğru-yanlış ikilemi zihniyetine karşı çıkar fakat bunu yaparken kurallar ve yapıyı zayıflatır. Turuncu sistemdeki kazananlar ve ezikler ayrımcılığı ve insan haysiyetinin yok sayılması ile mücadele eder fakat bunu yaparken hayatın insani taraflarına ve insanın kendisine önem verilmesini sağlayan refah sağlayan refah sistemi baltalar.
Yeşil, kırmızının sağlıksız dışavurumları ile başa çıkmakta sorunlar yaşar çünkü istenmeyen davranışlara sınırlar koymakta isteksiz olmak bir yana, bunlara hoşgörü gösterir. Bunlar, birçok bireyin, organizasyon ve toplumun bütünsel olarak mücadele ettiği unsurlardır.
Böylelikle, birçok organizasyonun insanlara verdiği değer kadar (yeşil) hedef odaklı performansa (turuncu), uygun bir yapıya (mavi) olduğu kadar kararlı eylemlere (kırmızı) de ihtiyacı vardır. Bütün bu unsurları bir araya toplamak, daha karmaşık seviyede bir düşünce yapısını gerektirir ve nitekim bugün bunun ortaya çıkışına tanık oluyoruz.
Sarı
Clare Graves, araştırmasının bir aşamasında insanların, kendi gelişimlerindeki belli bir noktada çok büyük bir adım atarak, başarısızlık korkusunu kaybettiklerini, yaratıcılıklarının muazzam bir şekilde arttığını ve bu sayede artık çok daha karmaşık problemleri çözebildiklerini keşfetti. Bu, insanların sosyal baskı gibi dış güçler tarafından değil, kendi kendilerine güdülendikleri sarı sistemdir. Göreceli olarak alışılmadık bir sistem olduğundan, sarıyı biraz daha ayrıntılı olarak tanımlamaya çalışalım.
Sarıda, bir kişi kendinde ve diğerlerinde var olan tüm değer sistemlerini tanır ve bu sistemleri hizalamayı başarabilir. Sarı, iklim sorunu gibi tehditlere karşı korkuyla değil, tüm sisteme hangi çözüm hizmet edebilir sorusuyla yaklaşır. Sarı, hayatı, her bir kişinin kendi gelişimi için doğal akışla uyumlanarak kendi biricik kaderini aradığı bir fırsatlar yelpazesi olarak görür. Bu dinamik sistemde, başkalarının kendi değer sistemlerinde güdülendiklerini görmek daha kolaydır, bu sebeple sarılar, kendi bakış açısı (değer sistemi) hakkında başkalarını ikna etmek için uğraşmazlar. Sarı, kaosla ve çalkantılı değişimle başa çıkabilir ve zamanın her şeyin çaresi olacağına güvenir (“hiçbir şey tesadüf değildir” senkronluluk/eşzamanlılık ve “mutlu tesadüf” serendiplik kavramlarını düşünün). Benim kim olduğumdan benden başkası sorumlu değildir.
Sarı yaklaşımın örnekleri Peter Senge’in çalışmalarında ve Wikipedia ve Open Source yazılımının gelişimi gibi bariz bir kaostan doğan sistemlerde bulunabilir. Hollanda gibi yeşilin oldukça geliştiği bazı ülkelerde sarı sistem, toplumun gittikçe artan karmaşıklığına yanıt olarak ve turuncu ve yeşilin, iklim değişimine, sağlık sisteminin katlanarak artan maliyetlerine ve toplulukların çatışan değerlerine tatmin edici çözümler bulmakta başarısız olmasına karşılık olarak doğmaktadır. Sarı, birçok farklı çıkar gruplarının yer aldığı karmaşık projeleri, merkezi bir koordinasyon gerektirmeden uygulama kapasitesine sahiptir.
İşletmelere gelince, sarı toplumun ve organizasyonun çıkarlarının ortak bir noktada kesiştiği uzun vadeli perspektiflerin ana hatlarında (döngüsel ekonomi), özerk ağların işleyişinde ve yönetim tarzını durumlara adapte etmede ortaya çıkar. Sarı, çerçevenin dışında düşünmez, çerçevenin dışında yaşar ve buradan tüm paydaşlara ve topluma ve dünyanın maruz kaldığı gelişime hizmet eder. Buna bir örnek, kahve üreticilerinin mahsullerine karşılık verdiği fiyatı yükselttiği “Adil Ticaret” (Fair Trade) anlayışının ötesine geçerek, Afrikalıların kahve üretimini kendi kontrollerine geçirdikleri ve böylelikle gelişmiş batı ülkeleri ve uluslararası şirketlerden bağımsız hale geldikleri “Adil Zincir” (Fair Chain) oluşumunu başlatan Moyee Coffee’dir.
Elbette sarı da beraberinde kendi bozulmalarını getirir, ancak henüz yeni filizlenen bir değer sistemi olduğundan bu bozulmalarla ilgili söylenecek şimdilik fazla bir şey bulunmuyor. Olayları olduğundan daha karmaşık hale getirmesi, yetersizlik konusunda sabırsız olması ve takip edilmesinin bir parça zor olması, bu bozulmalara verilecek birkaç örnek olabilir.
Turkuaz
Kişinin ‘öz’ünü feda ettiği ve tarafları ve onların çıkarlarını bir araya toplayabilme yönleriyle “BİZ” odaklı bir sistemin (mor, mavi, yeşil gibi) , “BEN” veya “bireysel ifade” odaklı bir sistemi (bej, kırmızı, turuncu veya sarı gibi) takip etmesi kaçınılmazdır. Öyleyse, sarının doğuşunun yanı sıra, dünyanın bir yerlerinde bir sonraki sistemin doğuşuna da tanıklık etmekteyiz: Turkuaz. Turkuaz, insanların hayatlarını, var olan her şey ile, evrenle ve toprakla bir gördükleri bütünsel bir dünya görüşüne sahiptir. Turkuaz dünyayı, kolektif bilince sahip, tek bir dinamik organizma olarak görür. “Öz”, özerk ve aynı zamanda kesintisiz bir şekilde bütüne uyumludur. Bu sistem kendini, bilim ve spiritüelliğin entegrasyonuna artan ilgi ile kendini göstermekte ve güçlenerek gelişmektedir.
Birçok kişi kendini turkuaz olarak tanımlamakla birlikte, günümüz toplumunda bunun gerçek ifadesine ender rastlarız. Ancak Lynn McTaggert’ın tanımladığı Sıfır Noktası Alanı gibi modellerde, Brian Swimme’nin çalışmasında tanımladığı evren bilincinde veya David Bohm ve Rupert Sheldrake’in teorilerinde turkuazı görebiliriz.
Bu değer sistemi gittikçe büyüyen küresel iklim krizi ile gerçekten baş edebilmek içingereken farkındalık ve uyumu başarılı bir şekilde ortaya çıkarabilir. ValueMatch profillerinin bu sistemi hesaba katmamasının nedeni günümüz toplum ve organizasyonlarında henüz bir rol oynamıyor olmasıdır ve edinilen deneyimler bunun soru formları yoluyla ölçümlenmesinin oldukça zor olduğunu göstermektedir.
Fark etmiş olabileceğiniz gibi, “öz-ifade” ve “öz-feda” sistemleri birbirlerini izlerler. Bu yin ve yang veya hayatın eril ve dişi kutuplarının arasında sürekli yinelenen sarkaç hareketidir. Bazı insanlar, öz-fedaya oranla, öz-ifade tarafında daha çok gelişim gösterir, bazıları için ise tam tersi geçerlidir.
Toplumumuz ve organizasyonlar pek çok farklı değer sistemleri barındırırlar ve insanlar en iyi, kendi egemen değer sistemleri ile uyumlu ortamlarda performans gösterirler. ValueMatch araçları hangi kişinin ne tip ortamlarda gelişip ilerleyeceği hakkında ışık tutar.
Her ne kadar son gelişen sistemlerin kendisinden önce gelenlerden daha karmaşık olduğunu belirtmiş olsak da, bu, bunların daha iyi veya bunları geliştirmiş kişilerin daha zeki oldukları anlamına gelmemektedir. ValueMatch’in amacı, insanların gelişip serpilmelerine yardım etmektir; bu da ancak onun egemen değer sistemi ile uyumlu yaşam/iş koşullarında gerçekleşebilir.
Değişim Dinamikleri
Değişim profilleri sizin iş ve ev çevrenizin sizinle ne ölçüde uyumlu olduğunu, herhangi bir gerilim yaşayıp yaşamadığınızı, eğer böyle ise bu gerilimin oranını, hayatınızda yaşanmakta olan değişimin ölçümünü ve bu değişimi nasıl deneyimlediğinizi ortaya çıkarır.
Değişim süreci genellikle yukarıdaki grafikteki gibi görselleştirilir. Yüksek uyum yukarıda, düşük uyum aşağıda olmak üzere dikey eksen, yaşam çevrenizdeki uyum derecesini gösterir. Yatay eksen ise değişim sürecindeki pozisyonunuzu belirtir. Değişim süreçlerinin sıklıkla doğrusal bir şekilde ilerlemediğini ve çizgiler boyunca geriye olduğu gibi ileri de hareket edilebildiğini bilmek önemlidir. Bu da gelecekteki seyri öngörebilmeyi zorlaştırır.
İstikrar (sarı ile renklendirilmiş alan) iş ve yaşam çevrenizin sizinle ne derecede uyumlu olduğunu gösterir. Yüksek alfa skoru yüksek bir uyumun işaretidir.
Kendi içinizde veya çevrenizde oluşan değişiklikler öncelikle gerilim yükseltir (gri alan) ve bu gerilim artmış Beta skoru ile temsil edilir. Bu gerilim, bazen hızla çözümlenebilen küçük meselelerden kaynaklanabilir, durum bu ise uyum tekrar sağlanır. Örneğin hali hazırdaki iş koşullarınız size uymayabilir ancak yakın zamanda departmanınızda size daha iyi uyacak görevler verilirse, alfadaki istikrar düzeyine geri dönersiniz.
Eğer gerilim küçük değişikliklerle azaltılamıyor ise, daha büyük değişiklikler söz konusu demektir. Bunlar, değerler sistemine bağlı içsel bir değişim ya da yaşam koşullarımızı kapsayan çalıştığımız organizasyondaki ya da ilişkimizdeki dinamikler gibi dışsal değişimlerle başlayabilir. Genellikle bu tarz değişikliklerden kaçınırız çünkü sıklıkla hem tanıdık ortamımızdan belli bir dereceye kadar uzaklaşmamızı gerektirir; hem de bu aşamada çözümler henüz gözle görülür değildir veya dünyaya yeni bakışımızın daha fazla gelişmesine ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak, gerilimin daha da artmasına sebep olan bir engelle karşılaşırız (grafikte yüksek skorlu Beta ve Gamma ile gösterilir). Gerilim öylesi bir ölçüye kadar yükselir ki artık değişim yadsınamaz hale gelir ve çözümler belirir ve belli bir noktada engeli aşarız ve değişimin ilerlemesine izin veririz (Delta). Bir şeyler hareket etmeye (yeşil alanla ifade edilmiştir) ve değişim hayatınızda şekil almaya başlar. Bu yeni bir iş, yaşam alanınızda veya kişisel ilişki(leri)nizde önemli bir değişim olabilir. Değişim, hayatınızla bütünleşmeye başladığında, iş veya ev yaşamınızdaki uyumu tekrar deneyimlemeye başlarsınız. Bu, grafiğe daha yüksek bir Yeni Alfa skoru ile yansır ve daha büyük bir istikrarın habercisidir.
Duruma olan duygusal bağımızın azalması veya değişimin nasıl gerçekleşeceğine ilişkin görüşümüzün daha da netleşmesi gibi hallerde eski durumu artık daha rahat bırakabilir hale geliriz ve değişim, Flex dediğimiz alternatif bir yoldan gerçekleşebilir. Flex daha kolay kabul edebildiğiniz çalkantılı değişimleri gösterir. Bu sebeple bu yolda hiçbir engelle karşılaşılmaz.
Hayatımızdaki en büyük değişimler sıklıkla değer sistemleri arasında geçişe dairdir. Durumun nerede sonlanacağı ile ilgili bir öngörümüz olmadığı için bu sürecin genellikle üzeri örtüktür. Bu durumda, geçişin anlamı sadece hayatımızı değil, kimliğimizi de başka bir bakış açısından görmeye başlamak demek olduğundan, kaçınılmaz olarak hiçbir şeyi bilmediğimiz bir dönemden geçmek zorunda kalırız. Yer ayaklarımızın altından kayıyormuş gibi hissettiğimizi bu durum, güçlü bir duygusal direnç doğurur. Bu sebeple, değişimin bu kategorisi hemen her zaman beraberinde ümitsizlik, öfke, hayal kırıklığı hatta çaresizlik deneyimini de beraberinde getirir (yüksek Gamma skoru).